Kayıtlar

2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Böyle olsun istedim..

Resim
     Bir hayalim vardı benim.  Yelkenlerim rüzgarı yakalayacak, ufukta kaybolacaktım ardımda bıraktıklarımın bakışları arasında. Yeni kıyılar keşfedecek, insana yapılamaz geleni yapacaktım. Bir hayalim vardı benim. Yelken iskotası bir elimde, öbürü dümende,  rüzgarın uğultusunu, suyun hışırtısını dinleyerek,  denizin bağrında yol alırken forsum nazlı nazlı salınacaktı yelkenimin tepesinde...      Pusulam önümde haritalarım yanımda, yoluma yoldaş olanla birlikte bizi bekleyen maceralara kucak açacaktık.. Dragos tepesi dümen suyumuzda kalacak, pruvamız adalara bakacaktı,, adaların da ardına...            Nitekim açılamadım o kadar açığa. Gidemedim Çanakkale'ye.. En fazla Büyük Ada... Ve bir gecemi geçirdim bu teknede, en yakın dostlarımdan M.Ali ile 16 saat kaldık. Bütün gece üşümemek için giydiğimiz can yelekleri ve üstümüze geçirdiğimiz muşambalarla, yastık yaptığımız halatların üstünde yattık...

Bende Kalsın

Resim
   Pek çok ilginç tesadüfle karşılaşıyorum. Bazen öyle ki  kendi kafamda kurduğum dünyada yaşıyormuş hissine kapılır gibi olurum. Burda bunlardan bahsetmek isterdim. Onun yerine, bu güzel tesadüfleri kendime saklayacağım ve burda şu sevimli köpek yavrusu ile aramda geçenleri anlatacağım.    Altınolukta halamların zeytinliğinde mangal yapmış, semaverde çay demlemiştik. Yolun etrafındaki pek çok yavru köpek, bizden bir şeyler kapabilmek için bahçeye dalmış etrafımızda dönüp duruyorlardı. Ara ara kovalıyorduk, ama zaten çok fazla da sokulamıyorlardı.   Karnımızı doyurduktan sonra çay faslına geçtiğimizde yavrular iyice yaklaşmışlardı. Ben de oturmaktan sıkılmıştım. Bi kaç yavru köpeği kovalamaya başladım. Yavruların biri hariç hepsi üst terasa kaçmıştı. Ama birisi önümde koşmaya devam ediyordu. peşinden kovabildiğim kadar kovdum. Eğlenceli gelmişti bana, önümde yavru bi köpeğin pıtır pıtır koşması..   Sonunda bahçenin sonuna vardık. etrafı du...

Deniz Kurdu - iskelet bitti ne yapacağız şimdi ?

Resim
    Teknenin iskeleti bitmiş sayılırdı ufak tefek ayrıntılar dışında. Peki şimdi ne olacaktı ? Bir dönüm noktasına daha varmıştım. Dayım söz vermişti elbet, pencereyi söküp tekneyi birlikte indirecektik. Peki ama tekneyi dışarı çıkartsam da nereye götürecektim. Yapmaya başlarken her şeyi göze almış, karartmıştım gözümü.. Ama şimdi  önümde tüm gerçekliği ile çözülmeyi bekleyen bir problem vardı. Yer yoktu ki hiç. Arka arsadaki bize ait boş köşeye çadır kurmayı planlamaya başlamıştım. Yalnız, üzerinde düşündükçe o kadar da basit olmayacağını fark etmiştim. Ne ebatta olacaktı ki. Çalışmaya yer kalmayacaktı doğru düzgün.. Hırsızlığa karşı nasıl önlem alacaktım.. Ehh ! diyelim tekne bitene kadar ben de bi kenarda yatacak yer açtım.. ama nasıl olacaktı.. Of ! nereden bulaşmıştım bu maceraya.. İşte başka seçenek de var mı ?  var tabi.. teknenin kaplama bloklarını monte etmeden hazırlardım üst katta yine.. Her malzemesi hazır olurdu sonra indirirdim.. Kısa sürede hazır ...

Kim gidecek şimdi ekmek almaya..

Resim
   Bir cumartesi sabahı arabayı servisten almaktı, annaneme bişiler bırakmaktı gibi bir takım işleri hallettikten sonra öğlene doğru eve dönmüştüm. Küçük kardeşim evde tekti. Kahvaltılık çıkartırken evde ekmek olmadığını fark ettim. Eh şimdi kim gidecekti fırına.. Evet kardeşim gitsin bu sefer :)    İkna çabasına başladım: " Murat ! bak evde ekmek yok. kahvaltı yapmak istiyorsan bi koşu ekmek al gel."    Tabi oralı olmuyor. Tabi çizgifilm izlemek varken ne gidecek ekmek almaya. Ama abisi buyruk verince de çok diretemiyor. Mırın kırın. Yerinden kıpırdanıyor. Ama yok yine oyalanıyor sadece. "neyse" dedim. "ben giderim. Hem bisikletle giderim. biraz bisiklet sürerim."    Baktım canlanıverdi. Bisikletle gideceğimi duyunca. Ben gidersem ben de bisikletle gidebilir miyim diye sordu. Bisikletini kendisi indirecekse elbette gidebilirdi. Kabul de etti. Bisikletini merdivenlerden indirmeye başlayınca ben de eve geçtim.    Durdum içerde öylece....

Kırlangıç

Resim
   Lise ikinci sınıfta dersane broşürleri dağıtılmıştı sınıflara. Broşür açıldığında oldukça uzun bir kağıt oluyordu.. Elimde evirip çevirirken birden sırıtmaya başladım. Gidip masadaki broşürlerin bi kısmını aldım. Bunlardan güzel tekne olurdu. Zaten canım sıkılmış bütün gün okulda. Eğlenceli olacaktı. Sıra arkadaşım Umut'tan aldığım zımbayı kullanrak ortaya bir gemi çıkardım. Basit bit gemi şekli ve bir direk :)) ama ertesi gün tabi sıranın altında yoktu, haliyle çöpü boylamıştı....      Bırakmadım peşini. Çok pratik gemiler yapabilirdim. O sırada tahta çay karıştırma çubuklarından tekneler yapabileceğimi farketmiştim aynı zamanda. Broşürlerden bir tekne daha yaptığımda kağıtları tahtalarla destekleyerek ortaya güzel bir çektiri türü gemi çıkarabileceğimi buldum. Kadırga da diebirlirsiniz. Ama kadırgadan ziyade daha çok nehirlerde kullanılan, ince donanma mensubu olan kırlangıçlara yakın bir gemi olacaktı..        Ve kağıt gövdey...

orsalabandaa !..

Resim
Hafif fırtınalı bir akşam. Yağmur yağıyor şakır şakır. Rüzgar çatıdaki kiremitleri tıkırdatıyor. Sesleniyor annem; "çamaşırlar toplanmış mıydı balkondan ? ". Hayır tabi ki çamaşırlar balkonda rüzgarla cebelleşiyor olmalıydı. Fırladım çıktım balkona. Soğuk rüzgar kapı açılınca deli gibi içeri doldu. Soğuğun içine atıldım yüzüme vuran yağmura aldırmadan. Soğuk içime işledi ama ben severdim böylesini. Her zamanki gibi içimde coşku duydum. Huzur ve coşku birlikte fırtınalı havalarda beni bulurdu hep nedense. ....   Yağmurlu ve sert havalar sanki meydan okuma gibi gelir bana. Çocukluğumda kardeşimle oynadığımız oyunlar aklıma gelir. Fırtınayı karşılamaya hazırlanan gemideki mürettebat gibi hissederim kendimi. Coşarım içten içe. Unuturum geride bıraktıklarımı. Sadece rüzgarın içime işleyen soğukluğu ve ıslanmakta oluşum vardır hissettiğim. Kararlılıkla dalgalara göğüs geren bir gemiyle empati kurarım belki de. Hoşuma gider her zamanki kaygılardan sıyrılmak. Teslimiyet ...

düzeltme

 Big Fish isimli filmde  Edvard masallaştırdığı hayat hikayesini torununa değil torununa hamile olan gelinine anlatıyormuş :))

Masalsı..

   Yine ismini hatırlayamadığım bir film gözlerimde canlanıverdi gece uykuya dalmayı beklerken. İzlediğim ve beğendiğim her filmin ismini hatırlayabilmeyi isterdim.    Yaşlı bir adam yüzündeki gülümseme ile hayata rengarenk bakıyor hasta yatağında. Yanındaki ilgiyle kendisini dinleyen torununa hatıralarını anlatıyor. Film de ara ara o hatıralar üzerinde dönüyor. Anlattıkları gerçek üstü şeyler. Çocukluğundan başlayarak hayatını anlatıyor torununa. Aşık olduğu kızı elde etmek için nasıl okulun belalı çocuğuna kafa tutup da yumruk yediğini anlatarak başlıyor belki de...  Sonra o kızla evleniyor. pazarlama işine giriyor.. Ve hayat hikayesi böylece başlıyor. Eşinin çok istediği pembe panjurlu ev... Hayalleri.       Savaş çıkınca savaşa gönüllü gidiyor. Ve buradan sonra olağan üstü olaylar ve olağan üstü karakterler hayatına giriyor. Torununa bir masal anlatır gibi anlatıyor her şeyi.. Savaşta esir düşmesi. Kaçması.. Kaçarken yardım aldığı dan...

benim hayatım

Resim
    Saat akşam 9 civarı... Gecenin karanlığında idealtepe tren istasyonuna çıkan merdivenleri düşüncelere dalmış halde seri adımlarla çıkıyorum. Neden bilmem düşünceler yine olumsuz, canım sıkkın. Merdivenlerden çıkıp alt geçide doğru yürürken yanından geçtiğim bir teyzemin yanındaki büyük bir bavul ve tıka basa dolu pazar arabası ile parmaklıkların yanında dikilip etrafını seyretmesi dikkatimi çekiyorsa da pek üstünde durmuyorum. Her zamanki hızlı adımlarımla kafam yine başka yerde yoluma devam ediyorum..    Sonra birden kafamdaki düşünceler dağılıyor ve o teyzemin bu saatte orada o koca bavul ve pazar arabası ile ne bekledğini merak ediyorum. Aklıma ilkin bir yakınını beklediği geliyor. O bavulu pek de kendi başına oraya çıkartamamış olmalı. Çok ağır görünüyor. Ama, birisi de gelecek gibi değil. Gelirken etraf boştu. Çevrede bi kaç yabancı yolcudan başka o teyzemle ilgisi olabilecek kimse bulunmuyordu. Belki bir saniye bile sürmeyen bu muhakemeden sonra teyz...

Deniz Kurdu / iskelet doğuyor

Resim
     Bütün bir yaz iki dostumun yardımı ile posta parçalarını birer birer kestik. Sonunda elimizde bir sürü yapboz parçaları var gibiydi. Ve ondan sonra yapmamız gereken vide ve deniz tutkalı kullanarak parçaları birleştirip ortaya  yekpare postaları çıkarmaktı.  Postaları da ortaya çıkardıktan sonra geriye o postaları da yerleştirip aralarındaki bağlantıları kurmaktı.. Bu kısımdan sonrasında büyük yardımlarını gördüğüm dostlarım tekrar kendi hayatlarına dönmek zorunda olduklarından ben tek kaldım.. Ne yazık ki o sürekli parça kestiğimiz, arada kendimize ufak eğlenceler çıkardığımız, elimizdeki artık parçalardan ortaya sanat eserleri çıkarttığımız günlere ait elimde resim yok.. O dönemde çektiğimiz fotoğrafların hepsi ne yazık ki kayıp...      Amcamın karşı dairedeki  ping pong masasının üstünü kullandım postaları dizmek için.. Baştaraftaki 3 postayı, Harun'un özenerek üstünde çalıştığı Baş bodoslama ve postalar arası bağlantıları birle...

Farklı bir sandal

Resim
  Yapımında kullanılan malzemeler yalnızca ahşap çay karıştırma çubukları, iyi bir tutkal, makas, ve kalem şeklindeki maket bıçağı (.. evet gerçek ismini hala bilmiyorum ) ..   Biraz da sabır ve aşka ihtiyacınız var dersem çok da abartmış olmam.. Zaten dürüst olacağım. Aklı başında olan bir insan bunu yapmaya kalkmaz.. Gider usulünce çok da fazla emek almayacak, ama daha ayrıntılı gerçeğe daha yakın bir maket yapar. Ben mi ?  Neden mi bunun için bu kadar zaman ayırdım ?  Benim için sadece bir maket yapmaktan ibaret değil de ondan. İlerde açıklarım.      Ahşap çubukları kesip yapıştırıp ortaya önce omurgayı ardından da omurga üzerine postaları yapıştırdıktan sonra postaların uçlarından kuşak çıtalarını yapıştırdım. Boylamasına ikiye ayırdığım çubukları da bu postaların üstüne tek tek uygun şekillerde kenarlarından yontum kapladım.       Dış kaplama bittikten sonra sıra  güverte ve oturaklara geliyor.  Güverteler i...